21 Haziran 2012 Perşembe

Bu akşam Sörvaylvıl var mıı?

Nerdeyse her gün sevgili yakışıklımdan duyduğum cümle bu. "Evet" diye cevap verdiğim günlerde bende bir iç sıkıntısı, 5 yaşındaki canavarda ise "yihuu" sevinç nidası gerçekleşiyor. Evet, meşhur Survivor yarışmasından bahsediyorum. Çevremde 4-10 yaş arasında çocuğu olan her ebeveyn gibi ben de izliyorum efendim.

Eskiden bir Yunan-Türk Survivor'ı vardı. Tamamını izlemedim ama finalini hatırlıyorum: İplerle havada duran iki kişinin deli gibi ipleri kesmesi sonucunda bir Türk'ün kazandığı sahne, idi aklımda kalan. Sanıyorum, o kazanan arkadaş da Yunanlıları yenmesine rağmen, o sefil ada yaşamında haftalarca ayakta kalabilmesine ve yarışmayı kazanmasına rağmen, canım ülkeme döndüğünde bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmişti. Allah rahmet eylesin.

Bir de Pascal'ın Nihat'ı kovaladığı sahneyi hatırlıyorum ki bu kısa bir zaman önceydi.

Beynimde ki tüm Survivor imajı bu. Daha doğrusu buydu. Benim için bir nevi 'Sineklerin Tanrısı' kitabının reyting şovenizmine dönüşmüş haliydi bu yarışma. Takipçisi değildim bu yüzden....

Elbetteki standart bir Türk insanı gibi 'Dizi izlemiyorum şekerim, sadece belgesel izliyorum' tarzında birisi değilim ve asla olmadım. Ama elimde değil, bu program için düşüncem buydu ve bi türlü oturup bir bölümü baştan sona izlememiştim. Taa ki, tesadüf bir Cumartesi akşamı TV'de keyifli bir şekilde Barcelona maçını izlerken devre arasında bizim oğlanın bu yarışmayı gördüğü o ana kadar. O gün bugündür, hiç kaçırmıyoruz efendim. Evde terör esiyor. Hangi gün yayınlandığını ve hatta gün kavramını da tam olarak bilemediğinden, her gün ısrarla 'Baba?! Bu akşam sörvaylvıl var mı?' soruyor ve ısrarla doğru yanıtı bekliyor.

Bu yarışma çok enteresan bir yarışma. Özellikle ödül oyunları kısmı. Programın adı, güzel Türkçemize çevrildiğinde; sağ kalan, hayatta kalan, anlamına geliyor. Yani yarışmacıların, doğal yaşam ve ada şartlarında barınma/beslenme/özbakım ihtiyaçlarını kendileri karşılamaları gerekiyor. Lakin ne zaman programı açsam, sucuk partileri veriliyor, hamburger-patates kızarması-kola üçlemeleri havalarda uçuşuyor. Ağzına kadar gıda ile dolu bir buzdolabı getiriliyor... Yani yarışma tam bir şölen havasında geçiyor. Yemekteyiz programında bile daha az yemek yeniyor olabilir.

Son zamanlarda ise ödül kısmı iyice abartılmış durumda...Sanırım sayı azaldıkça, kazanan grubu Dominik sınırları içinde tutmak yasaklanmış. Zira yarışma biter bitmez elemanları uçağa bindiriyorlar: New York gezisi, Helikopter-Balon turu, Miami gezisi, NBA maçı, 10 bin dolarlık alışveriş yapılması, Arjantin-Brezilya futbol maçı, Kaliforniya gezisi, Paris gezisi, Roma gezisi, SUV hediyesi. Pastalar, 5 yıldızlı hotellerde konaklamalar, güzel restoranlarda yemekler, limuzinlerle yapılan geziler.... İzlerken bazen Survivor mı izliyorum yoksa CW TV - High Society mi izliyorum, şaşırıyorum. Zaten okuduğum kadarıyla eskiden Acun ünlülere gidip yarışmaya katılmaları için ricada bulunurken, artık yeni bölümler için ünlüler Acun'a başvurmaya başlamış. E normal tabii.

Bir de bakıyorum, yarışmacı kardeşlerim her programda sürekli açlıktan, sefaletten, ada şartların zorluğundan yakınıyorlar. Ama iş elenme gününe eldiğinde, hadi elenmeyi geçtim, elenme öncesinde bile 'sen beni niye yazdın' diye kavga başlıyor. Yani kimse elenmek istemiyor. Hayatın en sefil anından en görkemli anına inanılmaz hızlı yolculuklar yapılması sonucunda bünye de tuhaf bir tepki oluşuyor tabii.

O değilde ben hala, kızların ağda ve malum gün problemini ve adadakilerin tuvalet/su ihtiyacını nasıl giderdiklerini merak ediyorum. Bi de Hasan'ın sakallar deli gibi uzarken saçlar nasıl uzamıyor yahu.

1 yorum:

  1. işin ucunda 500bin ve şöhret var o yüzden elenmek istemiyolar. hasanda özel olarak ustura aldı acundan sadece saçlarını kesiyor sebebini bilemicem

    YanıtlaSil