26 Ağustos 2013 Pazartesi

Coitus Interruptus

Çok ilmi bir şey bu, Coitus Interruptus, denen şey. O kadar ki, ancak kopyala yapıştır metodu ile yazabiliyorum. Direkt yazmayı daha başaramadım. 

Sevgili Hürrem Sultan'ımız memleketi Almanya'ya döndüğünde bu metod ile hamile kaldığını söylemiştir. Öyle acayip bir tekniktir.


Oysa Coitus Interruptus; "Türk" futbolunda çokça uygulanan bir savunma çeşididir. Rakip takımı ofsayta düşürme taktiğidir. Başarılı olunursa süper taktiktir, zor durumlarda kullanılır. Fakat başarısız olunursa...işte orası fenadır.

Bu teknik, genelde "serbest vuruş"larda kullanılır.

Güzelce pozisyonunu alırsın, serbest vuruş kullanıldığı anda, rakip tam topu kale sahasına yönlendirip "golü at"acakken, sen bir anda rakibin en ilerdeki forvetinin "geri tarafına çekil"ip, rakibi bir anda ortada bırakıp, ofsayta düşürürsün ve "golü engel"lersin, rakip golü atar hatta o zevkle kendisinden geçip formasını çıkarıp sevinç koşusu bile yapabilir, ama skora etki etmez, zira gol olarak değer kazanmaz...böylece önümüzdeki yaklaşık 9 aylık sezonu etkileyecek bir hata yapmaktan kurtulmuş olursun. 

Ama taktiği iyi uygulayamazsan, belki de o golle küme düşersin/şampiyon olursun ve tüm hayatını da etkileyebilir.

Şimdi ofsayt taktiğini profesyonelce ve güzelce uygularsan başarılı sonuçlar alırsın. Fakat, bunu profesyonelce ve güzelce uygulamak için yılların birikimi olması lazım. Yani 'olm defans kötü fark yiyecez hadi ofsayt taktiği yapalım' dersen her atakta golü yersin. Hatta yılların birikimi bile olsa, senin hiç hesaba bile katmadığın, geriden gelen ama henüz "pozisyon oluşmadan ileri fırlayan" bir yırtık forvet tüm planı suya düşürebilir. Sen de milletin diline düşersin.

Kesinlikle denenmemelidir. Ehil ellerde bile olumsuz sonuçlandığı görülmüştür.

*

Önemli kelimeler 'tag cloud': Türk, serbest vuruş, golü atma, geriye çekilme, golü engelleme, ileri fırlayan yırtık forvet, 9 aylık sezon, bir hatanın kişinin hayatını etkilemesi, denenmemeli, Vivid'teki profesyoneller yapıyor.



6 Şubat 2013 Çarşamba

Türkiye'min Gündemle İmtihanı

1. Denizlide bir vatandaş sigarasını yakmak için çakmak aldığında çakmağın içinden bir sinek çıktığını farketti. Normalde lokantalarda çorbanın içinden sinek çıkılmasına alışık olan bu vatandaş çakmağından çıkan sineği görünce ne yaptı?
A.      “Bu bana bir işaret oldu, hemen sigarayı bırakıyorum ve sağlıklı bir hayata merhaba diyorum” dedi.
B.      Sineği sıkıştığı yerden kurtardı, evine aldı, besledi, büyüttü. Onlar artık ayrılmaz bir ikili oldular
C.      Psikolojisi bozulduğu ve artık sigara içemediği gerekçesiyle çakmak firmasına 500 bin TL tazminat istemiyle dava açtı
D.      İnsanlar görsün diye, çakmağı evinin salonundaki vitrine, bardakların ve çanakların arasına koydu.
2. Muğlanın Karaçulha Beldesinde, okul yaptırma yararına düzenlenen deve güreşi şenliklerinde, devenin üzerine çıkıp arenayı turlamak ve halkı selamlamak isteyen Belediye Başkanı, deve ayağa kalkarken  deveden düştü. Peki deveden düşünce Başkan ne yapmış olabilir?
A.      “Bu deve şenliğimize gölge düşüremez” deyip deveyi hemen oracıkta dualar eşliğinde kestirdi. Kurban niyetine tüm ahaliye dağıttırdı.
B.      “Başbakanımız da attan düşmüştü, ben de Başbakanın izindeyim” dedi
C.      Alkışlar eşliğinde deveyi affettiğini söyledi
D.      “Boynu eğriymiş” dedi.
3. Geçen ay bir RO-RO şirketi 3 adet gemiyi filosuna katarak filosunu daha da güçlendirdi. En son teknolojiye sahip, her biri 240 treyler kapasiteli bu 3 modern geminin isimleri neler olabilir?
A.      Bushra-Ceren-Ceydanur
B.      Tatyana-Ruslana-Natasha
C.      Hatche-Paqize-Qezban
D.      Atos-Portos-Aramis
4. Şubat ayında vatandaşın ısınma maliyetini düşürmek için bir takım öneriler ve kampanyalar başlatıldı. Bunlardan en ilginci “evde kazak giyelim, tasarruf edelim” kampanyası idi. Enerji Bakanın önceki günlerdeki benzer açıklamasından yola çıkan bu kampanya kapsamında yılda 2 milyar $ tasarruf edilecebileceği bir toplantı ile kamuoyuna duyuruldu. Peki, evde kazak giymeye özendiren bu kampanyayı kim başlatmış olabilir?
A.      Enerji Hanım
B.      Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
C.      İstanbul Tekstil İhracatçıları Birliği
D.      Fındık Üreticileri Birliği
5. İzmir Gaziemir’de kurşun üretimi yapan bir fabrikanın radyoaktif kirlilik yarattığı ihbarları üzerine olay yerine giden Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), gerçekten de ciddi oranda radyoaktif kirlilik tespit ettiği bu bölgeler için ne yapmış olabilir?
A.      Toprağa kesinlikle karışmaması gereken radyoaktif atığın depolanması için bölgeye radyoaktif atık merkezi yaptırmıştır
B.      Firmaya 12 aylık cirosu kadar ağır para cezayı uygulamış , bölgeyi karantina altına almış ve radyoaktif atığın temizlenmesi işlemlerine başlamıştır
C.      Açığa çıkan radyoaktif kirlilikten koşarak kaçabilmiştir.
D.      Radyoaktif kirliliğin üzerini, toprak atarak, örtmüştür
6. Sürekli resmi siteleri üzerinden birbirleriyle atışan büyük spor klüplerimiz geçtiğimiz gün de bu karşılıklı beyanatlarına ara vermeksizin devam etmişlerdir. Fakat son yıllarda görülmeyen ilginç bir üslup geçen gün sergilenmiş ve çoğu insanın dumura uğrayıp gözlerinin yaşarmasına sebep olmuştur. Bir klüp “ezeli rakibimizi briç sporunda yendik ve şampiyon olduk” diye açıklama yaptıktan birkaç dakika sonra diğer klüp gözleri yaşartan açıklamasında ne demiş olabilir?
A.      Kendilerini tebrik ederiz. Ezeli rekabet, ebedi dostluk
B.      Bizi hakemler sayesinde yendiler.
C.      Bu maçı yendiler ama seneye şampiyon biziz.
D.      Bizim briç takımınız bulunmamaktadır
7. Yapılan bir araştırmaya gore 2003-2012 arasında yabancıların rakı-şiş kebap-dansöz sevgisi devam etmiş ve ülkemizde mülk sahibi olmaya büyük bir hızla devam etmişlerdir. Tapu kayıtlarına gore bu yıllar arasında hangi ilimizde en çok mülk satın alınmış olabilir?
A.      Yozgat
B.      Antalya
C.      Muğla
D.      Siirt
8. Brezilya’da bir adam, karısının kendisi öldürmek istediğini söyleyip, polise başvurdu. Adamın iddiasına göre karısı adamı nasıl öldürmek istemiş olabilir.
A.      8 katlı ve asansörsüz binada sürekli bakkala birşeyler almaya göndererek
B.      Cinsel organına zehir sürüp kendisine sürekli oral seks yaptırtıp adamı zehirleyerek
C.      Annesini evine çağırıp tam 3 senedir göndermeyerek
D.      Adamı eve kapatıp sürekli pembe dizi izleterek
9. Geçtiğimiz günlerde İngiltere bir işaret ile dünya gündemine damgasını vurdu. Adada 100den fazla koyunun üzerinde bir anda aynı şekillerin belirmesi üzerine ülke çapında korku yaratan ve acaba uzaylılar mı geldi diye günlerce sorgulanan ve yüzlerce koyunun üzerinde beliren bu gizemli işaret neydi?
A.      Gülen Surat
B.      Piramit resmi
C.      Bir UFO resmi
D.      Messi’nin yüzü
 
CEVAPLAR: 1.C 2.B 3.C 4.C 5.D 6.D 7.A 8.B 9.A

10 Ocak 2013 Perşembe

Hediye

“Geçmiş olsun” dedim
“Saol abi” dedi.
 
Hayata küsmüş bir halde acildeki sedyelerden birinde oturuyordu.
 
Genç bir delikanlıydı. Giyim kuşamına bakılırsa ailesinin geliri iyiydi. Fakat giysileri hırpalanmış, yıpranmış ve tozluydu. Sol gözünde kızarıklık vardı, sol elmacık kemiği morarmaya yüz tutmuş ve dudağı hafiften kanıyordu. Fazla önemli bir şeyi yoktu ama çocuk sarsılmışa benziyordu.
Pansumana başladım. Bu arada sordum “Nasıl oldu bu? Polis çağıralım mı?”
“Yok abi, aman polisi karıştırma” dedi. Sanırım biraz korkmuştu. “İyileşir”
“Yolda giderken kayıp düşmedin herhalde” dedim
“Yok abi” dedi.
“Kız meselesi mi” diye sordum. Gözleriyle onayladı.
“Aslında olay birkaç gün öncesine dayanıyor” diye söze başladı. “Arkadaşlarla İstiklal’de turluyorduk, bir anda Ceren ve o erkek arkadaşıyla karşılaştık. İlk dikkatimi çeken Ceren’nin saçları oldu. ‘Aaa Cerenciim, yeni mi boyattın, çok güzel olmuşsun’ dedim. Ne diyeyim abi? Kızın saçları en son gördüğümde kızıldı. Şimdi ise sarı. Meğer haftalardır zaten kirli sarı renkteymiş. 2 gün önce de biraz gölge attırmış kuaförde. Erkek arkadaşı o yüzden kızın saçlarını yine boyattığını hiç farketmemiş…

Yok efendim, kız günlerce buna afra tafra yapmış, kendisi çok ilgisizmişmiş, haftalardır görmediği insanlar bile ondaki değişikliği hemen farkediyomuş ama O iki gündür farketmemişmiş. Hem zaten O, saçlarını değil boyatmak, kestirdiğinde bile farketmiyomuş…Abi gömleğimin yakasına yapışıp ‘ulan sadece 2 santim kesiyo, nasıl anlıyayım ki’ diyo bi de...”

Olay anlaşılmıştı. Delikanlı anlatmaya devam etti.

“Asıl kıyamet bugün doğum gününde patladı abi... Gittik tabi. Ne de olsa 10 yıldan fazladır mahalleden arkadaşız biz Ceren'le. Pastalar üflendi, alkışlar filan derken, sıra doğum günü hediyelerini açmaya geldi. En önce haliyle erkek arkadaşının hediyesini açtı. Çocuk buna ince bi gümüş kolye almış, sarıldılar filan. Arada birkaç tane kaşkol, eldiven gibi şeylerden sonra sıra benim hediyeye gelince çocuğun yüzü gene asıldı. Hatırladı beni… İstiklalden... Neyse, Ceren hediyesini açınca çok sevindi.”

“Ne aldın kıza?” diye sordu Necati.

“Dokunmatik ekranlı bi cep telefonu aldım abi. Kızın telefonu eskiydi.. Biliyorum abi, zira aynı fakültedeyiz biz. Finaller zamanında da aklıma takılan bazı konularda mesajlaşmıştık. SMSte bana bazı harfleri yanlış yazmıştı. Ordan anlamıştım. Sayesinde 2 final geçmiştim, güzel bir hediye alayım dedim abi. Üstelik öyle pahalı bişey de diildi, fena mı ettim?” diye sordu. Cevap beklemeden “İşte galiba o son damla oldu abi” diye devam etti. “Çıkışta bu  çocuk beni sıkıştırdı, 2 kişi daha bulmuş.”

“Şimdi anlaşıldıı.” dedi Necati

“Yine de iyi savuşturdum onları. Şimdi eminim o da başka bir hastanede hayalarını tutmuş doktor bekliyodur” dedi ve ekledi “Yine de bu bana ders olsun. Bi daha erkek arkadaşı olan bir kıza hediye mi? Tövbe bi daha”

Yanağını tuta tuta binadan çıktı.

16 Aralık 2012 Pazar

Erkekler Venüsten

Bir Abazanın Sevgili Edinme ve Yatağa At(ama)ma Günlüğü

3 Ağustos: Ne yapacağımı bilemiyorum. Tam bir şaşkınlık içindeyim. Buluşma teklifini kabul etti, evet kabul etti. Etmez sanmıştım, öylesine messenger’da sormuştum, ama etti işte. Tam bi mavi ekran durumundayım. Bunca yıldır ilk kez bir kız teklifime evet dedi. Hem kameradan görebildiğim kadarıyla ortalamanın da üzerinde bir kız. Ne yapacam, ne giyecem ben şimdi…. Ulan ben bile erkek halimle bütün gardırobu 2 defa komple giydim çıkardım, şimdi o kız kimbilir naapıyodur. Kızları şimdi daha iyi anladım, ne yalan söyliyeyim.


5 Ağustos: Çok enteresan bir buluşma oldu. Çok stresliydim ne yapacağımı bilemedim. Ellerimi ceplerimden hiç çıkarmadım iyi mi. Ama onun da bir eli hep sıkı sıkı çantasındaydı. Ne o öyle, sanki çantasını kapıp kaçacakmışım gibi. Gerçi diğer eli boştaydı... Ulan tutsa mıydım yaa.. Uff zor işmiş bunlar... En azından kızın oturduğu memleketini, kaç kardeş olduğunu, aslen nereli olduğunu, 7 sülalesinin tarihini, annesinin işini, babasının işini, kardeşlerinin mesleklerini, kızın burcunu, yükselenini ve burcunun tüm özelliklerini öğrendim. En sevdiği rengi, kitabı filan biliyorum artık. Filmlerden filan da bahsettik sanki. Ben en iyisi şu burç meselesini biraz daha çalışayım, çünkü bir tek o konuyu konuşurken gözleri parlamıştı. İkinci buluşmayı da kaptım. Olacak sanki bu iş :)
Kendime not: Parfüm şişesinin tamamı sıkılmayacak. Salak gibi ben de kızı bir ara nezle filan sandım yaa. Meğer burnunu siliyor ayağına, kızcağız sürekli bildiğin burnunu kapatıyormuş ya la. Kendime ikinci not, Fareler ve İnsanlar kitabı internetten araştırılacak, özeti bulunacak, bir sonraki buluşmada arada bir şekilde bahsedilecek. Bi de bu ‘Notebook’ ne lan? Neden bilgisayarı sevdiğini söyledi ki durup duruken? Hem ‘cam’ açık konuşmuştuk diye filan mı acep?


11 Ağustos: Sinemaya götürdüm. En azından bu sefer, 7 nesil sülalesini sormak gibi salaklıklar yapmadım. Konuşmamak iyi oldu benim için. Film öncesi ve sonrası derken 3 saati yan yana konuşmadan, yani bana göre çok güzel bir şekilde geçirdik. Gerçi filme girerken pek yüzü gülmüyordu ama neyse, gene de bi salaklık yapmadığım için bugünü pozitif olarak değerlendiriyorum. Ayrılırken, sadece yanaktan bir buse öptürdü. Bu arada yanağı ne kadar da yumuşakmış. Bi hareketlenme oldu bende.

Kendime not: Expandables 2, film olarak iyi bir tercih değil. Biraz daha romantik bir film seçilmeye çalışılacak. Kendime ikinci not. Henüz bu ilk aşamalarda Istiklal Caddesi gibi çok kalabalık yerlerde buluşma olmayacak. Nasıl anlıyorlar nasıl algılıyorlar bilemedim; bir sürü çiçekçi roman teyze peşimi cadde boyunca hiç bırakmadı. “abe sevdiceene bi gül al beya” lafları hala kulağımda çınlıyor. Bir de utanmadan uyduruk bir güle 20 kaat istedi iyi mi. Kızcağızın o isteyen ve masum bakışını gördüler tabii. Ah ulan ah bir güle 20 kaat. Olur mu ulan olur mu bu be. Soygunculuk resmen. Bütçe gitti. Öpücüğe değdi mi lan acaba. Artık harekete geçme zamanı geldi.

16 Ağustos: Nihayet onu parka götürmeye ikna edebildim. Haftaiçini de seçtim ki tenha olsun. Hem eve de yakın bir yer, hemen eve geçebiliriz. Hem de masrafsız. Bi çay-simite fit olurduk. Ama olduk mu? Tabii ki hayır. Ne güzel oturduk banklara, konuşuyoruz filan. Hafiften de sarılmışız, birbirimize. Ama ne zaman yanaktan ufak ufak öpmeye başlayınca, bir terslemeler, bi ‘bu anın tadını çıkarmak istiyorum’lar. Ulan hangi anın nasıl tadını çıkaracan, daha dudağa bile geçemedik ki. Sarıl sarıl nereye kadar... Akşam eve geldiğimde barut gibiydim.


19 Ağustos: Bilmediğim lüks bir yere yemeğe gittik. Neymiş efendim, bu sefer o seçecekmiş. Geçen sefer hoş olmamışmış. Hesap iyice girdi. Belli etmedim ama çok sinirliyim, bir de yemekte sürekli eski sevgilisinden bahsetti, neymiş efendim hemen üzerine atlamak istemişmiş, odunmuş. Bana laf mı çakıyor, naapıyor anlamadım ki. Haa bir de ex’i çok pintiymiş. İyice kopardı bu kız beni, o kadar hesabı sen hayatında gördün mü hiç kızım. Elizabeth gel ulan.

25 Ağustos: Bu işi olmayacak gibi… Oysa çok güzel bir haberle başlamıştı gün. Bu sefer beni evine çağırmıştı. En sevdiği kız arkadaşı çok ısrar etmiş, kıramazmış. Bu akşam olacak galiba deyip, hevesle kızın evine gittim. Bir de ne göreyim, evde 3 tane kız bir tane de erkek var. O da birinin erkek arkadaşı filan değilmiş ha. Sonradan çaktım. Resmen tufaya getirdiler beni. Sanırım kız grubu bi rakip çıkardı karşıma. Ulan çocuk da yakışıklıydı valla. Üstelik tüm sofrayı o hazırladı. Meğer adi herifin yemek kursu sertifikası varmış. Mutfağa bi girdi, kimseyi de sokmuyor pis herif. Kızların yarımağızlı 'ay yardım etseydik' laflarını bile hiç duymadı. Adam önlüğü geçirdiği andan itibaren adeta danseder gibi mutfakta bir sağa bir sola doğru kuğu gibi süzüldükçe ben yerin dibine girdim. Ben hayatımda mutfağa girmiş insan dilim ki. En fazla tabak çatal yerleştirebildim sofraya. Yalnız hakkını vermem lazım, ben bu kadar güzel menemen yemedim aga. Bir de o tek elle iki yumurtayı kırma hareketi yok mu, işte sanırım benim bittiğim an o andı. Zira kızların resmen ağızları açık kaldı yav. Çok eğlenmiş gibi göründüm ama moral sıfıra indi.

27 Ağustos: Dermatologa gittim. Parmakta nasır olmuş. Böyle çok vaka geliyomuş. Gülerek bir krem yazdı, bir hafta sürecez artık.


1 Eylül: Aradı. ‘Geçen sefer ki ekip topluca Bebek’e bruncha gidiyoruz, hadi atla, sen de gel’ dedi. İşim var, dedim. İyice yerin dibine mi sokacaksınız yav beni. Yok yok, gerçekten olmayacak bu iş. En iyisi Messenger’ı tekrar kurayım bilgisayara.

10 Aralık 2012 Pazartesi

Mağaza

Çoğumuzun başına gelmiştir. Bir mağazaya girersiniz, raflarda dolanırsınız. Boş boş, elbiselere gömleklere pantolonlara eteklere bluzlara bakarsınız… Artık giyim kuşamınızdan mıdır, yoksa genel tipinizden mi bilmem, birisi sizi mağaza görevlisi zanneder yardım ister.

O gün de başımıza bu geldi.

Bayan tekstil ürünleri satan bir mağazadayız. Necati, henüz birkaç aydır birlikte olduğu kız arkadaşı ve ben. Üçümüz birlikte caddede neşeli bir muhabbet içerisinde yürürken, Necati’nin kız arkadaşı mağaza camındaki kocaman “%50ye varan indirim” yazısını görünce bir an için kendinden geçti ve bizi hızla içeriye sürükledi. Mağazaya girince kendini iyice kaybeden kızcağız bir tomar giysiyi kucakladığı gibi, sanki arkasından kovalıyorlarmış gibi kabine koştu. Necati ise her zamanki gibi kabinin önünde turluyordu. Birkaç dakika geçmemişti ki, kabinin içinden kızın sesini duyduk. Daha doğrusu Necati’ye seslendi. “Bunun bir büyüğü var mıydı? Bir de mavisi vardı orada onu da getirir misin?"


Necati, ilişkide daha canım cicim aylarında olmalarından dolayı, hızlıca kabinin kapısının üst kısmına atılmış olan giysileri topladığı gibi ilgili reyonları aramaya ve gerekli beden ve renkleri araştırmaya başlamıştı ki, hemen yan tarafındaki bir kadından Necati için artık olağan hale gelmiş o ses duyuldu:


“Pardon…Bakar mısınız?… Bunun bi boy büyüğünü arıyorum ama…Yardımcı olur musunuz?”

Artık tipinden midir, havasından mıdır, suyundan mıdır, yoksa giymeyi her zaman sevdiği beyaz gömleğinden midir bilmem, bu olay sadece benim görebildiğim kadarıyla, en az 3-4 kez Necati’inin başına gelmiş durumdaydı. Sanırım artık o da kanıksamış olmalı ki, eskiden güler yüzle personel olmadığını söylerken, artık ya kibarca ‘tabi’ deyip uzaklaşıyor ve yakında gördüğü görevliye işaret edip yardım isteyen o kişiye yönlendiriyor ya da direkt kendisi yardımcı oluyordu. Bu sefer de öyle oldu.


50 yaşlarındaki bir kadın, rafları dolaşırken, elinde bayan tişörtleri ve bluzları olduğu halde rafları karıştıran Necati’yi gözüne kestirmişti. Elinde zaten oldukça bol olan bir bluzla birlikte Necati’nin dibine kadar sokuldu, usulca Necati’ye doğru eğildi. Necati de bu kadar yakın teması beklemiyordu. Kadın fısıldıyor ama çok hızlı konuşuyordu:


“Bu mağaza çalışanlarının SSKsı filan vardır di mi? Ay çocuğum bizim kız burdan birini beğenmiş… ben de geldim, bi bakayım dedim… bak kızımın haberi yok…. ona göre yani…. kimseye söyleme tamam mı çocuum…. burda Mehmet diye birisi varmış, tanıyo musun çocuum…. kimdir kimlerdendir… ne kadar maaş alır… efendi biri midir….hırlı mıdır hırsız mıdır…. benim kızımla ciddi mi yoksa gönül mü eğlendiriyor. He çocuum? Tanıyo musun evladım. Kimdir bu Mehmet, ne kadar zamandır burda çalışıyor? Temiz biri midir? Hem sizin maaşınız ne kadar bakiim çocuum?..”


Necati’nin ağzından şaşkınlıkla “Bilmem ki acaba, mağazalarda asgari ücret veriyolar diye biliyorum ben..” diye bir cümle çıkıverdi. Kadın hayal kırıklığına uğramış gibiydi.

“Nee asgari ücret miiii? Ay o kadar az mı alıyorsunuz siiiz?…” Necati araya girmeye çalışıyor ama kadının hızlı konuşmaları yüzünden bir türlü meramını anlatamıyordu. Zira kadın dur durak bilmiyor adeta nefes almadan konuşuyordu “Çocuum asgari ücretle nasıl ev geçindirilir?... Ay bizim kız da saf çıktı ayol…Yaa bak işte… Gördün mü sen.. Bak bak… Kızını böyle serbest bırakırsan ya davulcuya varırmış ya da zurnacıya işte… Bak bizimkisi de asgari ücretliye sevdalandı…. Kandırdılar bizim kızı yavrum…Bak çocuuum üzerine alınma yavrıım..ama ben o kıza söyledim…bak dedim…olmaz böyle dedim… Hem de asgari ücretmiş haaa…eyvahlar olsun… ben yıllarca çektim, üç beş çatal bıçak bir kaç tencere bir de küçük piknik tüpü vardı evlendiğimde…yıllarca kayınvalidemle yaşadım...çok çile çektim evladım…aynısını kızım da çekmesin istedim… hep dua ettim…kızım bari bu yollardan geçmesin…eli yüzü maaşı düzgün biriyle evlensin istedim…çok mu şey istedim evladım.. ama bak evladım..oldu mu bu şimdi yavrum…hem de asgari ücret haa.. naapıcaz bilmem ki..nasıl vazgeçirsek bilmem ki…”


Necati ne diyeceğini bilemiyordu, 1 dakika içerisinde kadın kendisinin tüm yaşamını anlatıvermişti. “Hamfendi ben sandığınız kiş…” diyordu ki, mağazanın giriş kapısında “Annee??” diye bir çığlık koptu. Kadının kızı olduğunu öğrendiğimiz genç kız, bir elinde kadın bluzları olan beyaz gömlekli Necati’yi ve ona iyice sokulmuş halde konuşan annesini görünce bir anda ağlamaya başladı. “Anne naaptın sen yaa? Rezil ettin beni yaa..” diyerek annesinin yanına kadar geldi.


Herkes nooluyo diye bize doğru bakıyordu, Necati ellerinde mavi tişört ve lila rengi bluz ile anne ve kızının arasında kala kalmıştı. Anne kız tartışmaya başladılar.

“Asgari ücret diyor işte bak… gördün mü?” diye Necatiyi gösterdi, “Nasıl geçineceksiniz kızım asgari ücretle?..ha nasıl?…”


Kız şaşkınlıkla Necatiye baktı, “Sen ne karışıyorsun” diye çıkıştı. “Hem kimsin sen? Yeni mi başladın bakiim burda? Mehmet’e şikayet edicem seni. Attırcam seni burdan?” diye bağırmaya başladı.


Bu arada Necati’nin kız arkadaşı beklediği şeyler gelmeyince ve gürültüyü de duyunca, kabinlerden çıkıp gelmişti. Şaşkınlıkla olan biteni izliyordu. “Bunlar ne diyor Necati? Kim bunlar?” diye sordu.


Necati adeta ağlamaklı yüzüyle “Hayatım bu kadın beni, mağaza personeli sandı” diyebildi. Tam o sırada Teyze yüzünü Necati’ye döndü “Neee? Sen personel diil misin? Tüüüh utanmaaaaz. Bir de sırlarımı anlattım sana bak. Utanmadan hepsini dinlediiiin…İnsan bi konuşur di mi? Bi söyler di mi? ben personel dilim der di mi..”


Teyze yine makineli tüfek gibi konuşmaya başlamıştı ki, meşhur Mehmet olay yerine geldi:


“Bi müsaade eder misiniz?” diye yüksek sesle olaya müdahale etti. Tam o sırada genç kızı gördü, yelkenleri suya indirdi. “Hayatım sen de mi burdasın? Hoşgeldin. Hayırdır?” diyebildi sessizce.


Meğer Mehmet mağazanın satış müdürüymüş. Maaşı da oldukça iyiymiş. Teyzeyi zor ikna ettiler. Mehmet, teyzeyi ve kızını hemen arka tarafa götürdü, çay söyledi. Teyze ve kızı arasındaki krizi de soğuttu.



Ama olan yine Necati’ye olmuştu. O günden sonra asla beyaz gömlek giymedi. Ne hastanede ne de başka bir yerde…