7 Eylül 2012 Cuma

Nikah

Telefonu kulağından indirdi. Bizim olduğumuz tarafa dalgın ve düşünceli bir bakış attı:

"Cevap vermiyor", dedi.

"İşte şimdi yandığımızın resmidir hoca", dedim. Zira Düğün Salonu hıncahınç doluydu.

Nikah başlamak üzereydi. Ama ortada gelin ve damat yoktu!... 

İşin garibi, nerde olduklarına dair kimsenin ne bilgisi vardı, ne de fikri. En son, bir saat önce fotoğraf stüdyosundan konvoy halinde birlikte nikah salonuna doğru yola çıkmıştık. Ama salona gelen konvoyda gelinin olduğu araba yoktu işte. 10 arabayla yola çıkmış ama sekiz arabayla salona gelebilmiştik. Yolda zaten trafikten bir şekilde dağılmış olan konvoydaki araçların en önemlisi Düğün Salonuna gelememişti. İnsanlar gelen arabalardan inip salona girmiş, salonun girişinde biz 3 kişi öylece kalakalmıştık.

"Oğlum ben size dedim böyle konvoy olayı olmasın ya. İstanbul trafiğinde gelin arabası konvoyu mu olurmuş abi? Hem de taa Taksimden Ataköye. Bak, konvoydaki diğer arabalar bile kaç dakika sonra gelebildi. Al işte, kaybettik koskoca gelin arabasını" dedi Tayfun.

"Kimin aklına uyduysak", dedim.

"Damadın kendi istedi oğlum", diye Burak cevapladı. "Küçüklüğünden beri Edirne'de görür özenirmiş. Oğlum orası Edirne lan, şehirde koskoca bir tur bile atsan en fazla 15dk sürüyo. Burası öyle mi? Bak kayboldun işte."

Derken Tayfun'un telefonu çaldı. Hızla ve heyecanla açtı.

"Abi nerdesin sen yaa?...Hı hı....Neee??? Ne salonu oğlum?... Nerde o?... Hı hı...Tamam... Biliyorum orayı... Tamam tamam... Makyöz mü?? Bizim kuaförden mi? Tamam onu da alırım.... 10 dakkaya ordayım", dedi ve nooluyo demeye kalmadan, hızla yoldan çevirdiği taksiye atladı.

Yaklaşık yarım saat sonra gelin arabası Tayfun'un şöförlüğünde geldi. Tayfun gülmekten yerlere yatıyordu. Arka koltukta oturan damadın suratı bembeyaz olmuştu. Gelinin hemen yanında oturan makyöz gelinin suratına birşeyler sürüyordu. Arabanın eski şöförü olan Necati ise önyolcu koltuğundaydı. Ama oturuyor muydu, yoksa saklanıyor muydu hiç belli değildi.

Gelinle damat hızla arabadan çıktılar. Damat bir taraftan söyleniyor bir taraftan da gelinin kolunu çekiştirerek aceleyle merdivenlere yöneliyordu. İçeri doğru hızla gözden kayboldular. Salonda Komparsita'nın güzel melodisi yankılanmaya başlarken, Tayfun ve Necati yanımıza geldi. Tayfun'un gülmekten gözlerinden yaşlar gelmek üzereydi.

"Anlat bakalım, noolmuş?" dedim

"O anlatsın, ben yapamıcam" diye Necati'yi gösterdi Tayfun. Yüzünde hala geniş bir gülümseme vardı.

"Abiciim nesini anlatacam yaa" diye tersledi Necati. "Konvoyu karıştırmışız işte" dedi. 

"Neee?" diye bir hayret nidası yükseldi Burak'tan. "Nasıl becerdin oğlum bunu?"

"Zeytinburnu ışıklarda karıştırmış" diye kahkaha attı Tayfun. "Hani orda başka bir konvoy da durmuştu ya. İşte o zaman, hafif sol şeritte duran bizim konvoyun önündeki kameraman yerine o diğer konvoyun kameramanını takip etmeye başlamış."

"Nasıl becerdin lan bunu" diye atıldım.

"Abiciim, araba aynı marka, renk de aynı, plaka zaten gözükmüyor. E kameramanı da tanımıyorum ki. Bir de gelin Facebook'a koymak için arabanın içinde fotoğraf çektirtmek isteyince, döndüm arkaya...aldım damattan telefonu, düğmesiydi flaşıydı derken tam herşeyi ayarlayıp çekiyordum ki, ışık yeşil yanmış, arkadan kornalar ötmeye başladı...öndeki arabalar uzaklaşmıştı bile...damadın telefonunu da o heyecanla koltuğun altına düşürmüşüz..."

"E yuh" dedim " Zaten fotoğraf stüdyosunda yüzlerce resim çekilmedi mi oğlum bunlar?!"

"Çekildiler tabii" dedi Necati.

"Asıl olayı dinleyin" dedi Tayfun. "Bizim kameracı da gelin arabasının farklı tarafa gittiğini farkedip hızla onları takibe başlamış. Bunlar önde kamera arabası, arkada iki tane gelin arabası ve en arkada da bizim kamera arabasıyla Zeytinburnu'na gitmişler. Düğün salonunun önüne kadar  gelmişler. Diğer gelin arabasından hışımla çıkan damat bizim arabaya gelmiş. 'niye bizim çekimimizi engelliyorsunuz' diye Necati'ye az kalsın dalıyomuş. Zor tutmuşlar adamı. Necati kapıları kilitlemiş."

"Ben zaten arkamda bi araba sürekli selektör yapınca bişeyler yanlış gidiyor diye düşündüydüm" diye mırıldandı Necati.

"Bu arada bizim damat bakmış asıl düğün salonu orası değil. Bir de o başlamış Necati'ye saydırmaya. Üzerine bir de bizim gelin 'evlenemicem' diye ağlamaya başlayınca film kopmuş zaten!... Neyse ki tam vaktinde yetişmişim. Makyöz de iyiymiş hani, buraya gelinceye kadar gelinin yüzünü baştan başa yeniledi", dedi Tayfun.

*

O gün and içtik. Kimse düğün sezonun tam ortasında evlenmeyecekti. Kimse İstanbul'da konvoy yapmayacaktı. Yaparsa da şöförü Necati olmayacaktı.

5 yorum:

  1. süpermiş, çok güldüm okurken :)

    YanıtlaSil
  2. Gelinin evlenemeyeceğim diye ağlaması... :D:D:D:D

    Çok güldüm sağolasın:)

    YanıtlaSil
  3. Necati kara mizah filmlerinin baş rol oyuncusu :)))

    YanıtlaSil