5 Eylül 2012 Çarşamba

Kedi

Yazarın Notu: Bu hikayeyi okumadan evvel "Uykucu Necati"yi okumuş olmanız tavsiye edilir.

Apartmanın giriş kapısında karşılaştım Bey Amcayla. Ben girmek üzereyken o da çıkmak için hamle yapıyordu. Aniden ikimiz de durduk. Elinde tespihi olduğu halde, bir bana bir de kucağımdaki Minnoş’a soğuk bir bakış attı “Tövbe estağfurullah” dedi ve Arapça olduğunu sandığım bir şeyler mırıldanarak uzaklaştı.
Şaşırmıştım ama fazla kurcalamadım. Zira finaller haftaya başlıyordu ve ben uğurum Minnoş’u taaa memleketten getirtmeye çalışmakla çok vakit kaybetmiştim.
Hava kararmak üzereydi. Eve girdim, Minnoş’u daha önce onun için özenle hazırladığım küçük sepetine koydum, mama ve su kabını doldurup hızlıca salona gittim. 8 kişilik yemek masasının tamamı Tıp kitaplarıyla doluydu. Deliler gibi çalışan ev arkadaşlarıma katıldım. Hiç bir gürültü bizi etkilemesin diye, Necati ve Yusuf artık rutin hale gelen 'kamp' hazırlıklarını çoktan tamamlamıştı; tüm pencereler, perdeler ve kapılar kapalı, CD çalarda Enigma'dan bir tek ‘Sadeness’ dönüp dolaşıp tatlı tatlı çalıyor, 2 litrelik kola ve benim vazgeçemediğim kutu vişne suları hazır. Bu şekilde sabahın ilk ışıklarını gördük.
Günler günleri kovalamaya başladı. Dış dünyayla bağlantımız, arada birimizin markete gidip yiyecek, içecek, kola ve vişne suyu almak için çıktığı vakitlerde gerçekleşiyordu. Konsantrasyonumuz ve kendimize güvenimiz tamdı. Finallere hazır gibiydik; 4 uyumlu arkadaş sıkı çalışıyorduk.

... Taa ki o Cuma akşamına kadar.
Gece 11'e doğru kapı çaldı. Daha doğrusu birkaç kez çalmış. Müziğin sesi ve salonun kapısının kapalı olmasından dolayı duymamız birkaç dakika sürmüş. Zil sesini duyunca kalktım, kapıyı açtım. Tam karşımda 5 ay önce bizimle hastanede karşılaşan polis memuru, arkasında Bey Amca ve onun yaşlı karısı ile en arkada da 3 polis duruyordu.

Kitaplardan yeni kalkmış gözlerimi ovuşturdum. Evet karşımda tam 6 kişi duruyordu ve 4ü polisti. En arkadaki, bugün marketten gelirken merdivenlere düşürdüğüm vişne suyu nedeniyle oluşan lekelerin fotoğraflarını çekiyordu.

"Buyrun Memur Bey" dedim şaşkın bir suratla

"Hakkınızda şikayet var" diye cevapladı en öndeki Polis Memuru. Saçlarımın ve sakalımın birbirine karıştığı, beynimin ise iyice gevşediği her halinden belli olan yüzüme tuhaf bir bakış attı.

"Evladım, niye böyle yapıyorsunuz? Siz de dinimizi öğrensenize. Müslümanlıktan uzaklaşmayın. Kurtuluşu onda bulacaksınız" diye araya girdi yaşlı teyze. Titreyen sesi şefkat doluydu. Tedirgin bir ifade taşıyan yüzü aynı anda bana gülümsemeye çalışıyordu. İki eliyle göğsünde tuttuğu kalın bir kitap taşıyordu.

"Girebilir miyiz" diye sordu Polis Memuru.

"Tabi tabii, buyrun" dedim. Kenara çekildim ve böylece hepsi salona doğru girebildi.

Bayram, Yusuf ve Necati salona giren kalabalığı görünce, önce şaşırdılar. Sonra ayağa kalktılar. Bayram hızla pencere kenarında duran CD çalara gitti, müziği kapattı. Salon kapısını nihayet açık gören Minnoş da odamdan gelmişti. Polislerin pantolonlarının paçalarına sürte sürte salonda dolaşmaya başlamıştı bile.

"Ne şikayetiymiş bu Memur Bey?" diyebildim en sonunda. Bunu duyan bizimkilerin suratı iyice tuhaf bir hal almıştı. Özellikle Yusuf, Polis Memurunu görünce dizleri titremeye başlamıştı. Ne tuhaftır ki, yine aynı Polis Memurunun karşısında tişört ve boxer şortlarla kalakalmıştık.
"Kedi kesip, ayin yapıyormuşsunuz" dedi Polis Memuru.
"Ne kedisi? Ne ayini?" diye sordum.
"Bu Bey Amca sizden şikayetçi" diye üsteledi.
"Hayırdır Bey Amca" dedim "Ne yapmışız biz?"
"Bazı akşamlar cırtlak müzik dinliyorlar Memur Bey" dedi Bey Amca. "Metal midir nedir. Son 1 haftadır da, bu şeytan ayini müziğine geçtiler...Hep aynı müzik hep aynı müzik. Tam bir ayin yapıyorlar. Perdeleri de bir haftadır hep kapalı zaten." Beni sağ eliyle gösterir gibi yaptı "Ben zaten bunu elinde kediyle binaya girerken gördüğümde şüphelenmiştim. Ama bugün merdivenlerde kan lekeleri görünce şüphem kalmadı Memur Bey" dedi. 
Bu sırada Minnoş yanıma kadar geldi, bacaklarıma sürttü, sırtını iyice yukarıya doğru çıkardı ve kuyruğunu havalandırdı. Yere eğildim kucakladım. Bey Amcaya gösterdim.
"Bunu mu kesiyor muşuz?"
Bey Amca da şaşkınlıkla kediye baktı. Zira kediyi o da tanımıştı.
"Ama?" diyebildi "Merdivenlerdeki kan lekeleri?"
"Vişne suyu onlar Bey Amca" dedim. "Memur Bey benim bu sabah marketten içerek gelirken yere damlattığım vişne suyu lekelerini fotoğrafladı"
"Ya şeytan müziği? Perdeler?" diye üsteledi
"Siz Tıp öğrencisiydiniz di mi" diye araya girdi Polis Memuru. Yüzümüze dikkatle bakıyordu. Hatırlamıştı bizi.
"Evet Amirim" dedim. Necati'yi gösterdim. "Hatırladınız herhalde" dedim gülümseyerek.
"Hatırladım, hatırladım" dedi.
 
*
 
O gece, hem üst komşumuza hem de Polis Memurlarına, sevdiğimiz müzik türlerini, bize özel ders çalışma sistemimizi, sevdiğimiz içecekleri, sınav stresi ve yoğunluğu  nedeniyle saç sakal tıraşına vakit ayıramadığımızı, Minnoş'un benim aileme katıldığı sene en çok istediğim Tıp fakültesini kazanmam dolayısıyla bendeki uğurunu uzun uzun anlattık. Evi iyice gezdirdik. Yaşlı teyze ayrılırken hepimize uzun uzun sarıldı. Dostça ayrıldık.
 
Ama nedense o geceden sonra biz mezun olana kadar, ortalama 15 günde bir, 'doktor bey evladım buramda bir ağrı var', 'doktor evladım şurama sanki bıçak saplanıyor' gibi envai çeşit rahatsızlıklarla kapımızı çaldılar :)

5 yorum:

  1. Senin için güzel bir anı olmuş bence. Yalnız polisin direk "Kedi kesip, ayin yapıyormuşsunuz" demesi beni güldürmedi değil. ^^

    Yaşlı insan her zaman bazı şeyleri yanlış anlar, gençliği gördüğü zaman ona daha dikkatli bakar çünkü o kişi teknolojiyi yakalamış, gününü an be an yaşayan biri olduğundan onda olan biten şeyleri kendi kafasında kuramaz bu nedenle metal müzik olayıydı vişneydi derken tip olarak da öyle görünce olay iyice birbirine karışmış ama güzel bir yazıydı gerçekten güzel bir anın olmuş diyebilirim.

    YanıtlaSil
  2. Olur öyle arada.

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel yazmışsın eline sağlık. Komik bir anı olmuş ilerde hatırlayıp gülersin :)

    YanıtlaSil