18 Temmuz 2012 Çarşamba

Bebek

Otobüsteyim. Edirne'ye doğru gidiyoruz. Otobüs dolu. Acil bir iş çıkınca en erken saate biletimi aldım. İşlerimi halledip, akşama doğru dönme planım var..

Çok erken kalkmanın getirdiği mahmurlukla, uyku hafiften bastırmaya başlamıştı ki, otobüslerin o çok bilindik sesiyle koltuğumdan fırladım:

- Ingaaa..

Hemen arkamdaki koltukta, tahminimce 6 aylık bir bebek, beni neden bu kalabalığa soktunuz, dercesine feryat figan ağlıyor.

- Yooook, yoooook, yoooook, diyerek annesi bebeği sallamaya başladı.

- Anlamaz ki seni yenge. Minicik bebek o, diye takıldı muavin sırıtarak.

Anne ters ters muavine baktı.

- Ağlama annecim, ağlama bebeğim, bak geldik, birazdan incez, diye devam etti. Dışarı baktım, daha Mahmutbey otoban gişelerine bile varmamışız. En az 2.5 saat yol var.

Bebek, haliyle, bunların hiçbirini anlamadığından yüksek sesle ağlamasına devam etti.

- Acıkmıştır, dedi iki arkadaki yaşlı teyze. Bu ağlama sesi, acıkma ağlamasına benziyor.

- Yoo, dedi şaşırmış görünen anne. Daha otobüse binmeden emzirdim onu. Karnı tok, merak etmeyin.

Baba telaşlanmıştı.

- Hanım bi altına bak bakalım, dedi otobüsün içine mahcup bakışlar atarak.

Annesi bir yandan bebeği sallarken bir yandan da gizlice, bebek bezinin altına baktı. "temiz" dedi.

- Bu tip durumlarda, ben elektrik süpürgesi çalıştırırdım, bizim oğlanın sesi şıp diye kesilirdi, dedi yaşlı teyzenin hemen yanındaki, ekürisi olduğunu sandığım, ikinci yaşlı bayan.

Birincisi hemen katıldı:

- Di mi ya, o sesi duyunca hemen ağlamasını keserdi minik Ahmet. Nasıl şimdi? Askerlik çağı gelmiştir.

- Geldi geldi. Kısmetse bu sene yollucaz teyzesi.

Tam da 'eyvah, bebek ağlamasına eşlik eden bir uçsuz bucaksız bir muhabbet' başlıyor diye düşünüyordum ki, baba devreye girdi:

- Teşekkürler, dedi. Keşke burda olsaydı da çalıştırsaydık.

- Çığlık en etkili yöntemdir, dedi koridorun diğer tarafında oturan genç bir bayan. Ben Zeynep'im ağlarken hep çığlık atardım, kendisinden daha güçlü bir ses duyunca bir anda durur, meraklı gözlerle etrafa bakardı.

Anne ve baba garip bir şekilde genç bayana baktılar. Zaten bebeğin çığlıkları tüm otobüsü kaplamış, şöför dahil herkeste homurdanmalar yükselmeye başlamıştı... Anne çaresizce ayağa kalktı, kollarında bebek olmak üzere otobüsün dar koridorunda bebekle yürümeye başladı. Bir yandan da "ağlama bebeğim, ağlama yavrum" deyip bebeği sallamaya devam ediyordu.

Bebek biraz rahatlamış gibi oldu. Sesi azalır gibi oldu. Kendi kendine yüksek sesle mırıldanmaya başladı.

- Hah, bak kendine ninni söylüyor. Uyur birazdan, dedi birinci yaşlı teyze.

- Evet nihayet, dedi ekürisi. Sesi söyleniyor gibiydi.

Bu şekilde Çorlu sapağına kadar geldik. Otobüs sakinler gibi olmuş, yol boyunca koridorda dönüşümlü olarak kollarında bebek ile gidip gelen anne ve baba ise bitap düşmüştü. Zira ebeveynleri ne zaman oturup dinlenmeye yeltense, bebek sanki durumu anlıyormuş gibi bir çığlık atıp tekrar ağlamaya başlıyordu.

Durumdan memnun olan bir tek muavin varmış gibi görünüyordu.

- Yenge sayenizde kaptana kahve servisi yapmıyorum valla, dedi aynı şekilde sırıtarak. Anne yine ters ters baktı.

- Hasta mı acaba, dedi orta yaşlı bir adam. Temmuz ortasındaki sıcağa rağmen, üzerinde uzun kollu bir gömlek ve bir kolsuz kazak vardı. Yolun henüz başındayken, ceketini de üst kısımdaki bölmeye katlayarak yerleştirmişti.

- Değil merak etmeyin, ateşini ölçtüm, dedi anne.

- Bebekler çabuk hasta olurlar, diye üsteledi adam. Vitamin olduğunu zannettiğim efervesanı, muavinin getirdiği su dolu bardağa attı ve erimesini izlemeye başladı. Ardından devam etti:

- Klimalar aslında çok sakıncalı. Şöförler yolda uyuyakalmasınlar diye yol boyunca klimaları sonuna kadar açıyorlar. Olan yolculara oluyor, dedi. Eriyen solüsyonu yudumlamaya başladı.

- Hemen hastalanılır mıymış abiciim, diye araya girdi muavin. Yavrucağız araca biner binmez ağlamaya başladı. Belli ki kalabalıktan ürktü, dedi.

- Olabilir, dedi baba, yorulan anneden nöbeti devir alırken.

Koridorda tekrar bebek ile volta atmaya başladı. Bebek sesli bir şekilde kendine ninni söylüyor, eğer anne veya baba yorgunluktan bir anlığına duraksarsa veya taşımak için nöbet değişimi yaparlarsa anında çığlığı basıyordu.

Edirne gişelerine gelmek üzereydik. Arka sıralaradan birkaç genç:

- Biberona biraz alkol koyarsak kesin çözüm, diye dalgasını bile geçmeye başlamıştı.

Zaten canı burnuna gelmiş baba, tam da hışımla gençlerin üzerine yürümek üzereydi ki, muavin ve ayağa fırlayan birkaç kişi babayı engelledi.

Bu esnada, en arka sırada cam kenarında, yol boyunca kulaklığını hiç çıkarmamış ve muhtemelen otobüste uyuyabilmeyi başarabilen tek kişi olan ve giyim kuşamından üniversite öğrencisi olduğunu sandığım genç bir adam, gözlerini açtı. Etrafa baktı. Kulaklıklarını çıkardı. Bebeğin aralıklarla otobüste yankılanan ağlamasını farkedince, ayağa kalktı. En ön sıraya kadar gelmiş babanın yanına geldi, kulağına birşeyler fısıldadı. Baba şaşkın bakışlarla genç adama bakarken, genç adam kulaklıkları bebeğin kulaklarına usulca ve dikkatle yerleştirdi.

Otobüsün içini derin bir sessizlik kapladı. 10 saniye içinde bebeğin ağlaması gitmişti.

Birkaç kişi durumu farkedip kafalarını kaldırdı. Şöför bile bebeğin ağlamasına alışmış olacak ki, sessizliği farkedince dikiz aynasından durumu incelemeye başlamıştı.

- Naaptın birader sen, in misin cin misin, büyücü müsün, nesin, diye sordu olay yerine hızlıca gelen muavin.

- Önemli bişey değil yaa, diye omuz silkti genç adam. Telefonda bir 'sleep baby' diye bir program var. Ablam çocuklarını hep onunla uyutur. Ben de bu yavrucağa dinlettim.

Bir anda otobüsün içinde bir alkış tufanı koptu. Genç adam hem bir utangaç gülümseme hem de zafer kazanmış bir komutan edasıyla, sağa sola kafasıyla selam vererek yerine doğru yürümeye başladı. Hayrettir ki, bebek bu alkışların hiçbirini duymamıştı ve mışıl mışıl uyuyordu.

- Bu teknoloji çok gelişti ayol, dedi birinci yaşlı teyze. Yakında telefonlarla bebek bile yapacaklar nerdeyse.

- Yaa evet evet, dedi ikinci teyze.

- Nerdeydin birader sen yaa, diye orta sıralardan bir ses yükseldi.

Zira otoban gişelerini geçmiştik ve Edirne otogarına sadece 1km kalmıştı.

6 yorum:

  1. Sonuna kadar hic sıkılmadan ve merakla okudum, sade. Anlatıminiz, duzgun cumleleriniz icin sizi tebrik ediyorum, eger hâlâ degilseniz iyi bir hikayeci olmaniz kacinilmaz, iyi gunler ve guzel sohbetler...

    YanıtlaSil
  2. Nedense bende sıkılmadan okudum :)

    YanıtlaSil
  3. Sıkılmadan okudum elinize saglık.

    YanıtlaSil
  4. hakkaten bende sıkılmadan okudum. Ama bazı beklentiler uyandırdın, sanki normalin dışında fsrklı birşeyler olacakmış hissi ile okudum. kalemine sağlık

    YanıtlaSil
  5. yaz bi roman giderin var. yaşar kemal havası sezdim sende

    YanıtlaSil