Bu ülkede arabaya benzin koymak çok zahmetli iş azizim. Gençliğimizde elimiz ayağımız arabayla ilk tanıştığı vakitlerden bu yana arabaya hep 5 liralık benzin koyardım. Harçlık 10 liraydı ve yarısı benzine giderdi. Pederden arabayı çaldığım vakitlerde bu 5 lira ile acayip gezerdik, Taksim bölgesi yetmezdi, bazen karşıya bile geçerdik. O kadar çoktu yani. Gel zaman git zaman bu gezme süreleri ve gezme kilometreleri azalmaya başladı. Harçlık artmıyor ama benzin fiyatı habire artıyordu. E haliyle karşıya gitmeyi kestik. Taksim – Mecidiyeköy yapıyorduk. Bazen arkadaşlar da katkıda bulunuyor, Ortaköye kadar gidebiliyorduk. Hayat iyice pahalılaşınca katkılar azaldı, gezme menzilleri de daraldı. Gün geldi, benzinci abi ‘bununla 1 litre bile alamazsın’ dedi. Üniversiteye gidiyorduk ve devalüasyon denen şeyle tanışmıştık. Benzin de bundan nasibini almıştı tabi…
Neyse sonunda iş güç sahibi olduk da elimiz az buçuk para görünce 5 lirayı 30 milyona yükseltebildik. 60 litre benzin alınabiliyordu ve o zamanlar çoğu araba 45 litrede dolduğu için benim 30 liralık benzin aldığımı gören pompacılar arabanın tüm camlarını hatta farlarını güzelce yıkıyor ve giderken arkamdan gülerek el sallıyorlardı. Sonra kredi kartları çıktı bir anda, e biz de iş sahibi oluca hemen edindik. Baktık cepten nakit çıkmadan alışveriş yapılabiliyor benzini kartla almaya başladık. Ama bu kart işi tuhaftı. Önceden hemen pompacıya parayı sayıyor gidiyordun ama artık kartı içeriye koydular, numaracılar. Markete girdik kartla benzin ödemeye başladık. Ama bu seferde slip problemi ortaya çıkıyordu. Hangisi benim hangisi pompacının belli değildi. Ben slibi kasadan alıp neden pompacıya veriyorum ki diye düşünürken bir de acaba hangi slibi vericektik diye ikileme giriyordum. Sonra işi daha da abarttılar ve benzinciler kendi markalarının kartlarını çıkarmaya başladılar. Artık kartları da içerde okutuyorduk ve puan alıyorduk, amaaaa bilin bakalım sonuçta ne oluyordu?! eveeet, ordan bir slip daha geliyordu….
Sonra benzinciler fatura kesmeye başladı.
İşte ne olduysa artık o andan itibaren olmaya başladı. Şimdi efendim gidiyorsun benzin almaya, depoyu fulleme dönemi zaten geçti, o yüzden pompacıya ‘100 liralık benzin koy’ diyorsun, tamam abi diyor. Sen de, işin acele ya, hemen markete giriyorsun. Kredi kartını ve benzinci kartını uzatıp 100 lira diyorsun. O eleman nasıl bir programladıysa kendini, o anda dışarda 15 pompa çalışırken ve içerde 10u ödeme yaparken, her birini gayet güzel idare ediyor. Arada sakız gofret alanların kart hesabına ekliyor. Benzinci kartlarını da puan toplayalım diye çekiyor. Sonra hepsini bir anda sana veriyor. Hoop bir de bakıyorsun elinde 3 tane slip. 2si kredi kartı slibi, biri benzinci kartı slibi. Yahu ben normal alışverişte bile acaba hangi slip benimdi diye panik yapan bir adamım. Şimdi eleman 3 tane slibi elime tutuşturmuş bakıyor bana, “sıradaki” der gibi. Neyse o kafa karşılıkığıyla bir devlet binasının içinde elinde evraklarla sağa sola dolanan garipler gibi pompacıya doğru gidiyorsun 3 slibi de uzatıyorsun, adam hepsini hızlıca inceleyip kendine ait olanı ışık hızıyla alıyor. Tam huzur içerisinde oh bee bir benzin alışverişini daha hasarsız atlattık derken arkadan ‘huuoop abii’ diye bir ses. Ulan ne oldu şimdi neyi yanlış yaptık demeye fırsat kalmadan, ‘abi fişini unuttun’ deyip bir de elime fiş tutuşturuyor.
Nooldu şimdi, 100 liralık benzin aldık, cepten hiç nakit çıkmadı ama 3 farklı slip cebe girdi. Artık cebe mi girdi nereye girdi bilemiyorum. Zaten deponun yarısı bile dolmamış. Sinirim tepemde. Tez zamanda suyla çalışan araba icat etmem gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder