13 Ağustos 2012 Pazartesi

Koku. Bir metrobüs hikayesi

Haftasonunda,  Zincirlikuyu’dan Avcılar istikametine giden bir metrobüse, o gün tarihi olaylara tanıklık edeceğimi hiç bilmeden, en arka kapıdan binmiş bulundum. Aylardan Haziran ortası, hatta güneşli bir günün de tam ortası, sıcaklık 30-35 derece. Haftasonu olmasına rağmen her zamanki gibi metrobüs kalabalık. Sıcaktan ter içinde kalmış insanların kesif kokusu etrafı sarmış durumda. Klima var, ama sadece isim olarak. Kalabalık o kadar fazla ki, klima da yetmiyor.
Metrobüs yolcularını aldı, hareket etti. Daha 5 dakika bile olmadan, orta taraftan gelen tuhaf, tekerlek patlaması sesine benzer bir sesle birlikte bir anda pazar yerinin ortasına atılmış bir bombadan kaçanlar misali, orta kısımdan üzerime doğru bir insan dalgası hızla itişerek gelmeye başladı. Neye uğradığımı şaşırdım. Can havliyle kendimi cam kenarına doğru attım ve koridordan hızla üzerime doğru gelen insan tsunamisini savuşturdum. İlk şoku atlattıktan ve tekrar ayağa kalktıktan sonra sesin geldiği yöne baktım. Düşen bazı insanların kalkmaya çalışırken hem homurdanması hem de birşeylerle ağızlarını burunlarını kapatmaya çalıştıklarını gördüm. Neydi? Noolmuştu? Tekerlek mi patlamıştı? İnsanlar neden ağzılarını kapatıp söyleniyorlardı.
Derken orta yaşlı, kafasının üst kısmı kel ama bıyıklı birisi “E yuh artık!” diye bağırdı.
“Hakkaten yuh” dedi genç bir delikanlı. Kulaklarındaki kulaklıkları çıkarmaya çalışırken bir taraftan da kollarıyla burnunu kapatmaya çalışıyordu.
“Arkadaş zaten banyo yapmıyosunuz, bari bunu yapmayın yahu” dedi yaşlıca bir adam. Yüzünden öfke akarken, kumaş pantolonun arka cebinden çıkardığı ütülenmiş mendiliyle ağzını ve burnun kapatmaya çalışıyordu.
“Ne yedin birader sen böyle yaaa?” dedi, bir başka genç. Bir yandan suratını ekşitiyor, bir yandan yerlere saçılan test kitaplarını toplamaya çabalıyordu.
“Bu ne terbiyesizlik böyle” dedi orta yaşlı bir bayan. Çantasını karıştırıp bir kolonyalı mendili çıkardı ve burnunu mendille kapadı.
Metrobüsün hızı azaldı ama hala gitmeye devam ediyordu. Şöför tavan aynasından içeriye doğru sık sık göz atarak meraklı gözlerle olanları anlamaya çalışıyor, aracı durdurup durdurmamaya karar vermeye çalışıyor gibiydi.
Bu sırada homurdanmaların asıl sebebinin metrobüs içinde hızla yayılan koku olduğu anlaşıldı. Zira o iğrenç koku hızla bana kadar ulaşmış ve bir anda tüm vücudumu esir almıştı. Aman Allahım, o nasıl bir kokudur öyle… Burnumun direkleri kırılmama mücadelesi verirken, kendimden geçer gibi olmuştum. Gözlerimde hafif bir karartı oluşmuş, kafam, bayılmanın sonraki aşamasını gerçekleştirip, hafiften arkaya doğru giderken, kollarım gözlerimden tamamen bağımsız halde tutunacak yer aramaya başlamıştı. Korkunç bir yüke maruz kalmış naçiz bedenim kendini yere doğru hafiften bırakmaya başlamışken, nihayet sağ kolumla sert bir yere tutunabildiğimi hissettim. Vücudumu can havliyle oraya doğru çektim ve yaslanabildim.
Sonunda metrobüs de durdu. Fakat durması da olaylı oldu. Zira şöförde baygınlık halleri görünüyordu. Gözlerinin feri kaçmış gibiydi. Anlaşılan koku ona kadar ulaşmıştı. Direksiyon hakimiyetini kaybeder gibi oldu. Son hamle ile frenlere asıldı, yan bariyerlere sürterek durabildik. Tüm kapılar açıldı.
Birkaç saniye içinde metrobüsün içindeki yolcuların tamamı E-5 karayolunun tam ortasındaki tercihli yola saçılmıştı bile. Bazı yardımsever insanlar, yol kenarındaki korkuluklara oturmaya çalışanların ellerine ve bembeyaz kesilmiş yüzlerine su dökmeye başladı. Sanki ağır bir trafik kazası geçirmiş gibi sarsılmıştı herkes. Ofluyor pufluyorlardı. Kadınlardan bazıları çantalarından çıkardıkları yelpazelerle kendilerini serinletmeye çalışıyordu. Yaşlı bir teyzenin tansiyonu düşmüştü. Hemen yere yatırdılar. 2 kadın yaşlı teyzenin başucuna geldi ve birinin çantasından çıkardığı kolonyayı teyzenin bileklerine ve boynuna sürmeye başladılar. Herkes homurdanıyordu.
Sonra bir anda ortalık hareketlendi. 4-5 kişinin “gel ulan buraya, seni pis herif” diye bağırarak genç birinin peşinde hızla koştuklarını gördüm. Genç ise hızla ve çok çevik bir şekilde arayı açıp uzaklaşırken, arada bize doğru dönüp bağırıyordu. “Ben öyle metrobüslerin içine, işte böyle sıçarım arkadaş… Bu eziyete mahkum değiliz… İnsanca toplu taşıma hepimizin hakkıdır” diye slogan üstüne slogan atıyordu. Çağlayan’da bir ara sokağa karıştı, gözden kayboldu. Zaten kimsenin de genci kovalayacak mecali kalmamıştı.
Öğrendik ki, aktivist bir üniversiteli gençmiş. Her gün kullanmak zorunda olduğu metrobüsün sefer sayılarının az olmasını ve metrobüslerin kapasitelerinin çok üzerinde yolcu almak zorunda bırakılmalarını koku bombasıyla protesto etmek istemiş.

*

Tuhaftır ertesi gün bu olay gazetelere farklı biçimde yansıdı. Ben kokuyla ve metrobüs protestosu ile ilgili haber beklerken, metrobüsün yine kaza yapıp korkuluklara çarptığı, hafif yaralılar olduğu ve seferlerin 2 saat aksadığı yazıldı…

1 yorum:

  1. Bu olayın aslı Avcılar'dan hareket eden bir metrobüste olmuş. Sen ise Zincirlikuyu'dan kalkan diyorsun. Üzerine 5 dakikada koktu ve Çağlayan'da ara sokaklara kaçtı diye de eklemişsin. Bir defa o bölgeyi bilenler bilir ki; yol Çağlayan'ın ara sokaklarına doğru kaçmaya uygun değil. Artı, çok fazla kurgu yaptığın belli oluyor. Sonuçta başarısız bir deneme yapmışsın.

    YanıtlaSil